niyet.

İyi, Kötü, Niyet: KAVRAMLAR ÜZERİNE

Önemli olan “niyet” derler ya hani hep, yaşam tecrübesi edindikçe daha açık ve net bir şekilde “niyet” kavramını sorgulamak gerek belki de. Kavramsal ve kuramsal çerçevede bir takım değerleri ve olguları anlamaya çabalamak ve yaşantılarla ele almak gerek.

İyi kötü, doğru yanlış, toplumsal normlar, davranış, karakter, kişilik, kişilik özellikleri ve bozuklukları altında yapılan genellemeler, ekonomik, sosyolojik, psikolojik faktörler, bilinçaltı, bilinçdışı, bilinçli zihin… Roller, bireyin grup içi ve grup dışı davranış biçimleri, farklılıkları vs. Kavramların içi ne kadar dolu acaba hayatımızda? Öylesine kelime yığınları mı yoksa bunlar…

Sosyal bilimler mezunu ve sözcükleri bir araya getirdiğim bir mesleğe sahip olduğum içindir belki bilmiyorum benim için en basitinde “hmm iyi olmuş” derken bile “iyi” nin ne anlam ifade ettiği oldukça önemli. “Hmm” önemli. Her ne kadar iletişimde beden dilinin etkisi ağzımızdan çıkan sözcüklerden daha önemli olsa da; o çıkan sözcükleri özümseyerek, irdeleyerek, hayatla bağdaştırarak değerlendirmek gerek diye düşünüyorum. Algılarımızın, gözlemlerimizin ve sezgilerimizin kavramların içini bildikten sonra çok daha açık ve keskin olacağına inanıyorum çünkü. İşte o zaman sözsüz iletişimdeki mesajı veya herhangi bir tavrı yakalamak çok daha mümkün oluyor.

Kavramların Yaşamla Buluşması

Aşamalarım oldu benim. “Pembe panjurlu ev” ve “pamuk şekeri insanlarla dolu dünya var” zannettim uzunca bir süre. Öyle zannetmek için ekstra çaba sarf ettim hatta. Egoizm, narsisizm, kıskançlık, duyarsızlık , düşüncesizlik, kırıcılık gibi negatif algıya sahip birçok kavramın altında, hep derinlere giderek o çekirdek dediğimiz, yüzleşmekten kaçındığımız ve türlü türlü şekillerde dışarıya gösterdiğimiz katmanların altında kişinin özbenliğine dair bir ihtiyaç olduğunu varsaydım. “Böyle davranıyorsa şundan olabilir.” Hep bir “sevgi, ilgi, güven, şefkat, takdir edilme, onaylanma, biricik olma, sahip olabilme” ihtiyacına yönelik yaraların ve savunmaların olabileceği inancıyla yaklaşmak istedim. “Kötülük” olamazdı çünkü. İyilik ve kötülük iç içe olmalıydı ve o çekirdeğe ulaşabilirsek orada “iyiliklerle dolu minik bir hazine” olmalıydı. Hayattaki gayem kendim dahil olmak üzere içimizdeki hazinelere ulaşmak ve onları açığa çıkartmak olmuştu.

“Toplumsal sapma ve suç” başlığı altında bile keskin yargılar olmamalıydı. “O kişi veya grup neden o davranışı gerçekleştirmiş olabilir?” Bu irdelenmeliydi. Çözüm önerileri üretilmeliydi. En sevdiğim derslerden biri “Etik ve Moral” dersiydi. Dilemmalar karşısında kişi ve grupların kararsızlıkları ve olası tercihleriyle daha da tartışmaya açık hale gelen kavramları sorgulamaktı. Bu zihniyetle yıllarım geçti.

Farklı farklı ortamlarda, çeşit çeşit insanlarla karşılaşmak, paylaşmak veya zorunlu ilişkiler kurmak durumunda kaldım. “İnsan İlişkileri Yönetimi” diye çok önemli bir kavram var. Çok da başarılı olduğum söylenemez o konuda. Frekansım tutmuyorsa asgari sınırlarda ve medeni çerçevede ilişki yürütmeyi, -seviyormuş, benimsiyormuş, mutluluk duyuyormuş, takdir ediyormuş, güzel dileklerde bulunuyormuş gibi yapmaya tercih ettim.

Kimisi “duruş” der, kimisi “soğuk”; kimisi “iyi niyetli” der kimisi “saf,salak”, kimisi “bilmiş” der kimisi “bilge”, kimisi “büyüklenmeci” der kimisi “mütevazı”, kimisi “çalışkan” der kimisi “hırslı”, kimisi “paylaşmak, öğrenmek” ister; kimisi “aşağı çekmek, yermek”.

Kim hangi kavramların içini kendi dünyasında ne şekilde dolduruyorsa onu der. Uzaklardan gelen bakışlardan omzuma dokunan ellere, ben bunu öğrendim.

Derinlerde bir yerlerde minik bir hazine varsa bile onu bulmak, bulmak istemek herkesin kendi hayat yoludur. Ha o hazine yoksa da zaten Thomas Hobbes’un dediği gibi “homo homini lupus est”.* (Homo Homini Lupus Üzerine felsefi açıdan farklı yaklaşımlar: http://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1004268)

Diğer yazılar için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/idilguneysimsek/