ÇATIŞMA

İnsan olmak çok zor. İçsel bütünlüğü yakalamak, dengeyi koruyabilmek ve sağlam kalabilmek.

Kişisel gelişim ve farkındalık kazanmaya yönelik çalışmalara bizzat katılmış olsam da hatta kimi yakınlarım bu alanlarda uzmanlaşmış olsa da pamuk ipliğine bağlı sanki her şey. En azından bana öyle geliyor. Ben daha çok psikoloji ve psikiyatri bilimleriyle içli dışlıyım. Daha derinlerde yüzenlerdenim. Alt metin okumaya çalışanlardan, bilinçdışını çözümlemek ve gizil/örtük anlamları bulmak isteyenlerdenim. Gördüğüm bir rüyayı “Böyle bir rüya gördüm işte” deyip geçemeyenlerdenim. Rüyamdaki kişileri, durumları, metaforları, sembolleri çözmeye çalışan, bilinçdışıma ulaşmaya çalışan biriyim çünkü onun bana bir şeyler söylediğine inanırım. Bir duygunun/olayın beni acıtması, korkutması, kaygılandırması, pişmanlık yaratmasını ya da bir arzumu/isteğimi/özlemimi gösteriyordur bana o rüyalar. İnkar etmeyeceğim ruh halimi, günlük yaşantımı da etkileyebilir kimi zaman. “Aman sen de rüya canım alt tarafı, rüya yüzünden mi bu hal?” gibi soruların cevaplarının aslında oldukça kıymetli olduğuna ve oturup düşünülmesi gerektiğine inanırım.

Hal böyle olunca insan olmak ve insani ilişkiler yürütmek çok daha zor oluyor. O saklı tarafın gücüne inanıyorum çünkü. Keşfedilmemiş, savunma mekanizmalarıyla örtbas edilen ya da keşfedilmişse dahi toplumsal normlar ve benzeri kimi sebeplerle gün yüzüne çıkamayan tarafın. Kişinin içsel bütünlüğü ve dengesi için ne kadar sarsıcı aslında değil mi ? Nefret ettiğiniz bir yöneticiye nefretinizi dile getiremiyor olmanın yarattığı sıkışmışlıkla ekip arkadaşınıza patlamanız gibi… “Sana patladım kusura bakma” deyip geçilen bir an daha. Rüyaları geçiştirmek gibi. Hayır ama gerçek sebep hala orada, içeride.

Bir zihin düşünelim, %10’unun bilinçli olduğunu ortaya koyan araştırmalar var. Bu %10 neleri kapsıyor? Belirli görev ve fonksiyonları yerine getirmeyi. Aslında gündelik hayatta yaptığımız aktiviteleri diyebiliriz kabaca. Neye ihtiyacım var? Süt bitmiş. Markete gidip bir süt alayım gibi… Gittik aldık çok güzel. Peki ama niye onu aldık biliyor muyuz? Tadı güzel çok net ve doğru bir cevap gibi görünse de sadece görünen o. Hayır, o sütün anısından kokusuna, ilk kez nerede kiminle içildiğine kadar bir anılar silsilesi olabilir. Hatta ambalajına, rengine, şişesine, kutusuna kadar bir zaman bir sebeple onu tercih etmiş olmamızın sebebi olabilir.

Ve şimdi bir insan düşünelim, alt tarafı alıp içeceği bir “süt” için bile bütün bunları düşünüyor. Süreci zihninde işliyor. Sizce bu insan, kendisiyle olan ilişkisinde ve beşeri ilişkilerinde nasıl biri olabilir?

Cevaplayayım: Sorgulayan, anlamlandırmaya ve çözümlemeye çalışan bir insan. Ne kadar yorucu. Gözlem, analiz, sebep-sonuç ilişkisi kurma, değerlendirme, geçmiş-şimdi bağlantısı yapma, mukayese, muhakame, sezgisellik gibi pek çok aşama içeriyor.

Bütün bunlar olmasın istiyorsunuz, olmuyor. Yapamıyorsunuz. Ne düz olabiliyorsunuz ne de yüzeyde kalabiliyorsunuz. Ve ama bir yandan da biliyorsunuz herkesin gerçekliği kendine hastır. Kendi yaşam tecrübesine, izlerine ve yüklediği anlamlara dayanır.

Kimi zaman sebepsiz yere bir insanı çok severiz, yakın hissederiz. Acaba nedenini bilir miyiz? Ya da “Ya çok tatlı, iyi kız/çocuk” deyip bunu da geçiştirir miyiz?

O yüzden insan olmak çok zor bence. Kişi için de kişilerarası ilişkiler için de. Bomboş olmak ister miydim? Ondan da emin değilim. Bu sefer de doldurma isteğim olurdu zihnimi. Yine, yeniden bir çatışma…

Diğer yazılar için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/idilguneysimsek/