Bozuk Düzen İçinde Debelenmek.

Sanki kendi derdim yokmuş gibi bir de toplum için kafa yormaktan yorulmuş hissediyorum artık kendimi. Dönüp bakmayayım “bana ne!” diyorum. Sonra dayanamıyorum yine. Bir süredir ne yazı yazıyorum ne de video çekiyorum. İşten çıkıyorum eve gidiyorum. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. Sürekli aklımda aynı sorular dönüyor. Ne için uğraşıyorum? Ne için çabalıyorum? Neyi değiştirebilirim ki? Düzen değişir mi?

İnsanlığın yarattığı canavar: Bozuk düzen.

Çok güzel bir söz var “Cehalet mutluluktur.” Çok doğru değil mi? Bir şeyleri öğrendikçe üzerimdeki mutsuzluk ve çaresizlik hissi artıyor. Bilinçlendikçe içinde bulunduğum hayat daha ağır gelmeye başlıyor. Bunları sadece benim hissettiğimi de hiç sanmıyorum. İçinde bulunduğumuz düzeni, sistemi kıramadıkça da rahatlayabileceğimizi düşünmüyorum. Bu düzeni herkes kendi bakış açısına göre suçluyor. Ben insanın kendisini suçluyorum. Daha doğrusu insanın içindeki insani olmayan duyguları. Konu o kadar dallanıp budaklanıyor ki neresinden başlayacağımı bile karıştırıyorum artık. Her yanımız çarpık düşünce ve davranışlarla sarılı. O yüzden örneklerle ilerleyeceğim.

İlk örneğim güç sahibi olma isteği. Muhtemelen benim bile farkında olmadan bir sürü yanlış yaptığım bir sürü davranışın altındaki en önemli etkenlerden biri güç sahibi olma isteği. Güç sahibi olma isteği de kibirden kaynaklanıyor aslında. Ben bilirim hissiyatından. O kadar iyi biliyoruz ki başkası bilemez. O kim ki benim yanımda. O söz sahibi olamaz benim yanımda. Ben bilirim ve o yüzden karar verici mercii ben olmalıyım. Şöyle bir içinizi yoklayın. Bu duyguları barındırmadığınızı söyleyebilir misiniz?

Güç ile gelen bir de para isteği var. Bu para isteği özellikle Sanayi Devrimi’nden sonra hız kazanmış ve 1950’lerden sonra tırmanarak 2000’lerde iyice yegane amaç haline gelmiş. Benim çocukluğumda yine duyardım para ile saadet olmaz lafını. Artık bu söz o kadar cılız çıkıyor ki. Çünkü para eşittir güç demek artık ve güç de eşittir saadet. Tabii paranın işlevi sadece güç satın almak için değil bir de gösteriş yapmak için kullanılması var. Onu da unutmamak lazım.

Gücü kaybetme korkusu!

Önceden güç sahibi olmak için fiziki üstünlük kullanılıyormuş şimdi para. Ama amaç aynı güç sahibi olmak. Gücü kaybetmemek için ise her şeyi yapar durumdayız. Önceden fiziki üstünlüğü kaybetmemek için şimdi ise para sahibi olmak için.

Hep sosyal medya suçlanıyor. İnsanların para için, meşhur olmak için (ki bu konunun da para ile bir ilişkisi var) adından söz ettirebilmek için yapmadığı şeyin kalmadığını görmeye başladık. Peki suçlusu sosyal medyanın yarattığı bir durum mu? Yoksa zaten durum öyleydi de biz sosyal medya sayesinde mi bunu görür olduk?

Bu güç konusunda devletlerin rolünü hiç düşündük mü? Gücün etkisi ne kadar büyükse onu koruma isteği de o kadar büyük olmaya başlıyor. Vatandaşlar kendi arasında güç savaşında, kurumlar ve şirketler kendi arasında, devletler de hem kendi arasında hem de vatandaşlarına karşı bir güç savaşında.

Kimse gücü elinden bırakmak istemiyor.

Düzen insanın direncini kırmak üzerine kurulmuş.

Birleşmiş Milletler gibi yapıların kurulma amacı sizce nedir? Çok kısa zaman içerisinde yaşanan 2 tane dünya savaşı neticesinde kurulan bu örgütün amacını barışı sağlamak olarak biliyoruz. Bir daha dünya savaşı yaşanmasın insanlar zulme uğramasın, kültürel ve ekonomik ilişkiler artsın istenmiş! Mi?

Nasıl ki insanlar elindeki gücü kaybetmek istemiyorsa, insanlığın kurduğu yapılar olan devletlerin de gücü elinden bırakmak istediğine inanmıyorum. Bu yapıların insanların aydınlanmasını istediğini de hiç sanmıyorum. Niye istesin ki? Aydınlanan insan demek düzenin bozulması demek. Düzenin bozulması ise devletlerin gücünü kaybetmesi demek.

Öğretilmiş bir düzenin içinde yaşayıp gidiyoruz. Tartıştığımız konulara bakalım mesela; kadın, erkek, cinsiyetçilik, para, din, siyaset, şiddet… Bu sadece Türkiye için geçerli değil bu arada yanlış anlaşılmasın. Tüm dünyada durum böyle.

Şimdi buraya kadar yazdıklarımın hepsini “E ne var bunda işte hayatın gerçekleri” diyerek okumuş olabilirsiniz. Tam da bu noktada şunu sorarım ben de: “Bu konuları isteyerek mi konuşuyoruz? Yoksa bize bu konular verildiği için arasından ilgimizi çekenleri mi konuşuyoruz?”

Bu düzen ve kurucuları kimseyi, kendi belirledikleri konuların dışına çıkarmak istemiyor. O yüzden de kabuğunu kırmak isteyenleri sert bir şekilde baskılıyor ve direncini kırıyor. Eğer psikolojik olarak baskılarla mücadele etmeyi başarabilirseniz bu sefer önce elinde güç kaynağı yani para ile gözünüzü korkutmaya çalışıyor, en son çare fiziki baskıya başlıyor.

Evet biliyorum çok dağınık yazdım ve yazdıkça toparlamak zorlaştı. Ama işin özü şu; İnsan denilen canlı kendi kusurlarıyla kurduğu yapının içinde boğuluyor ve bu durumdan hem şikayet ediyor hem de kurtulmamak için elinden geleni yapıyor.


Dipnot: Uzun zamandır yazmıyordum. Bir an da çok dallanıp budaklanan bir konunun patlamasını yaşadım. Daha yazacak çok şey var.


Yazının Sorusu: Kişisel olarak bu konunun neresindesin?

Diğer yazılarımı okumak için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/eraykagansimsek/