Neden Kamp Yapmayı Tercih Ediyoruz?

Belki yetiştiğim ortamdan belki de hayata bakış açımdan kaynaklı ama kamp yapmaktan inanılmaz keyif alıyorum. Şansıma ki eşim de benimle beraber kamp yapmaktan keyif aldı. Bu pandemi süreci ile bizim için de güzel bir kaçış kapısı oldu. Hem Teksas Üniversitesi’ nde yapılan araştırmaya göre (bu yazımızda okuyabilirsiniz: Normalleşme Süreci ve Risk Faktörleri) kamp yapmak en güvenli aktivitelerden biriymiş.

Doğaya düşkün biri olarak kamp yapmak beni çok rahatlatıyor.

Büyüdüğüm yer Alpullu adında küçük bir kasabadaki Şeker Fabrikası’nın lojmanları. Tek katlı bahçeli müstakil bir ev. Bahçemizde saymakla bitmez bir meyve ağacı şöleni: Kırmızı elma, yeşil elma, üzüm, karadut, beyaz dut, vişne, ayva, armut, erik, incir… Yan bahçeleri de sayarsam daha bir sürü çeşit. Bütün komşularımızın bahçesinde domatesinden bezelyesine kadar ekilmiş sebzeler. Bunların arasında büyüdüm ben. Yaz geldiğinde ağaç tepelerinden inmezdik arkadaşlarımla beraber. Ceplerimiz patlayana kadar eriğinden elmasına artık ne sığıyorsa doldururduk. Dün gibi hatırlarım “Eriklere dalan var” çığlıklarını 🙂

Alpullu’ da büyüdüm ama memleketim Keşan-Kadıköy. Çocukken kuzenlerimle tarlada oyun oynar, barajda balık tutmaya çalışır, gece köy sokaklarında saklambaç oynardık. Cesaretimiz yerinde ise en karanlık yerlere saklanırdık. Oralarda öğrendim sebze yetiştirmenin ne kadar zor olduğunu ve oralarda öğrendim vücuda yapışan samanın nasıl kaşındırdığını. Babam Şeker Fabrikasında çalıştığı için de orada öğrendim yetişen pancarın nasıl şeker olduğunu. Yine babamla öğrendim balık tutmanın ne kadar sabır gerektiren bir iş olduğunu.

Siz beğenir misiniz bilmem ama bence güzel bir çocukluktu. Doğayla iç içe ve doğanın tüm nimetlerinden faydalanmayı öğrenerek büyüdüm. İçimdeki doğa aşkı bu yüzden sanırım. Kamp yapmak ve doğaya dönmek çocukluğumu hatırlattığı için beni bu kadar rahatlatıyor belki de…

Doğadan insana, insandan doğaya…

Doğa, faydalanmasını bilene tüm nimetlerini sonuna kadar sunan, insana her şeyi öğreten bir mekanizma. Muhteşem bir dengesi var ve bozulmasına da tahammülü yok aslında. Nereden duyduğumu ve ilk kimin söylediğini hatırlamadığım şu söz gelir hep aklıma: Doğa kendinden alınanı mutlaka geri alır. O yüzden insanlar olarak doğadan nasıl faydalanacağımızı öğrenmemiz lazım. Doğadan insana kısmını…

Biz ne yapıyoruz? Doğaya zarar vermek için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz sanki. Çarpık kentleşmeler, doğanın dengesini düşünmeden yapılan binalar, kesilen ağaçlar, yok edilen verimli araziler, günü birlik gidilen piknik alanlarını plastik atıklarla doldurmalar… Bu da maalesef son zamanların insandan doğaya olan kısmı. Doğanın dengesini bozup, yeni yeni türeyen ve böyle giderse daha da türeyecek yeni yeni hastalıklara şaşırmamak lazım sanki…

Konumuza dönelim: Kamp yapmak

Karantinalar sonrası eşimle kamp yapmaya daha da fazla vakit ayırmaya başladık. Pandemiden dolayı kendi karantinamızı yarattığımız için kalabalık yerlere tatile gitmektense daha izole bir şekilde denize girebileceğimiz lokasyonlar seçmeye çalışıyoruz. Bu lokasyonlardan ilki Bandırma-Erdek olmuştu. İkincisi de Saroz Körfesi – Erikli oldu.

Erikli’nin yakınında Danişment Tabiat Parkı var. Belki daha önceden gidenler olmuştur. Yeşil ile mavinin birleştiği çok güzel bir yer. Parka tek bir giriş var ve ücretli. Biz gittiğimizde yakınlarda olan Gökçetepe Tabiat Parkı kapılarını kapattığı için muhteşem bir kalabalık vardı. Ama biz tesisten uzakta kendimize izole bir yer bulduk. Denize sıfır bir şekilde kurduk çadırımızı ve kendimizi masmavi denize bıraktık.

Bilmeyenler için şunu söylemek isterim. Saroz Körfezi kendi kendini temizleyen bir deniz. Dolayısı ile eğer hava rüzgarlı ise dalga varsa su biraz bulanık olabiliyor ve hatta dipten kopan yosunlar kıyıya vuruyor. Ama eğer su çarşaf gibiyse pırıl pırıl, cam gibi bir denize giriyorsunuz. Danişment Tabiat Parkı özelinde de eğer tesislerin olduğu yerde iseniz kumsaldan girebilirsiniz denize. Eğer bizim gibi biraz daha izole olalım isteğiniz varsa ve ileriye doğru gittiyseniz taşlık başlıyor ve deniz kestaneleri var. Dikkat etmeniz lazım.

Alanın neresinde olursanız olun şunun garantisini verebilirim: Yeşil ile mavinin birleştiği, bir yanda ormanın temiz havası bir yanda da denizin esintisini aynı anda yaşayacaksınız. Düşünmesi bile insana mutluluk veriyor.


Dipnot: Alanda market mevcut ve neredeyse tüm ihtiyaçlarınızı temin edebilirsiniz. Her tarafta büyük çöp kutuları da olduğu için temizlik konusu da iyi. Size sadece doğal güzelliğin tadını çıkartmak kalıyor.


Yazının Sorusu: Doğayla savaşmak yerine faydalanmayı düşünmesek mi?

Diğer yazılarımı okumak için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/eraykagansimsek/