Müzisyen Gözünden Sahne : Kaygılar

Merhaba ! Dinlemekten çok keyif aldığınız şarkıcıları bir hayal edin. Yerel veya yurtdışından olması fark etmez, şarkılarını ezbere bildiğiniz, ”Ah, bir konseri olsa da canlı canlı izlesem ! ” dediğiniz o sanatçılardan söz ediyorum. Hayali bile heyecanlandırdı değil mi ? Peki hiç müzisyen gözünden sahne nasıldır merak ettiniz mi?

Şimdi bakış açımızı diğer bir tarafa çevirelim, farz edelim ki o sanatçısınız veya orkestrasından bir üye ya da teknik ekipten herhangi bir çalışansınız. Dışarıdan bakıldığında dünyanın en keyifli işlerinden birini yapıyorsunuz, çok haklısınız ! Ülkenin veya yeryüzünün herhangi bir ülkesinde büyük kalabalıklara konserler vermek çok heyecan verici, evet bu konuda da çok haklısınız ! Ancak Ay yüzeyinin bir de karanlık tarafı var, KAYGILAR !

Peki Ama Müzisyenler Neden Kaygılanır ?

Harika bir soru !

Her şeye en baştan başlayalım, büyük olasılıkla henüz küçük yaşlardasınız. Bir şekilde müziğe olan ilginiz ya aileniz tarafından ya da okuldaki öğretmenleriniz tarafından keşfedildi. Bir biçimde bir müzik okuluna gönderildiniz ve müzisyen olmaya ilk adımınızı attınız. Hoş geldiniz !

Çalmayı hayal ettiğiniz o enstrüman şu anda ellerinizde ve onu çalmak için yapmanız gereken bir şey var : Pratik.

Bir öğretmen gözetiminde enstrümanınızı öğrenmeye başladınız. Seviyenizin ölçülmesi gerekiyor ve işte kaygı tam olarak burada başlıyor. Yapmanız gereken ödevleri yetiştirmeniz, çalmanız gereken eserleri bir an önce ”temiz” bir biçimde icra etmeniz. Sonra da okuldaki jürinin karşısında sorunsuz bir biçimde icra etmeniz gerekiyor. Evet, biliyorum, ”ne var ki bunda ?” diyorsunuz. Ama henüz ilkokul çağında bir çocuk olduğunuzu ve sizinle aynı yaştaki arkadaşlarınızın aynı dertleri paylaşmadığını unutmayın. Müzisyenlikte en kritik evrenin bu yaşlar olduğu aşikar. Ya bunu normalleştirip hızlıca adapte olacaksınız ya da çocukluğunuza bir travma olarak bu kaygıyı ve stresi ekleyecekseniz. Bitti mi ? Hayır !

Bu aşamayı başarılı bir biçimde atlattığınızı ve artık bu muazzam yeteneğiniz ile hayatınızı kazanabildiğinizi düşünelim. Üzerine yoğunlaştığınız müzik türü her ne olursa olsun, en büyük düşmanınız olan kaygı ile artık baş başasınız. O kudretli gücü (!) ile sizi uykularınızdan edebilir, terletebilir, canınızı oldukça sıkabilir. Bu kadarı şaka tabii… 🙂

Nasıl başa çıkılabilir?

Şunu söylemeliyim ki ben psikolog değilim! Sadece naçizane kendi fikrimi paylaşıyorum. Kaygının en büyük düşmanım mı dostum mu olacağına aslında ben karar veriyorum.

Konserin 5n1k’sını umursamadan yaptığım şey o konsere bedensel ve ruhsal olarak tam anlamıyla hazırlanmak. O gün çalınacak olan parçalara, şarkılara, eserlere (siz nasıl adlandırıyorsanız) iyi hazırlandığımda artık sadece yapmam gereken konser esnasında karşılaşılacak herhangi bir duruma hazırlıklı olmak ve akışı bozmadan konseri sonlandırabilmek. Ne demişler, ”Show Must Go On”.

Ayrıca sevgili arkadaşım Özgür Ede’nin Esin Nilay Zengin ve Doğuş Koç ile hazırlayıp sunduğu ” Anksiyeteli Müzik Sohbetleri ” adında müthiş bir podcastleri var. Bu kaygılar üzerine birçok müzisyen ile konuşup onların değerli fikirlerini alıyorlar. Eğer ki merak ediyorsanız buradan ulaşıp dinleyebilirsiniz.

Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar !

Müzikle ve sağlıkla kalın !

Kültür – Sanat yazılarımız için burayı tıklayabilirsiniz.

Instagram sayfamıza buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.