Türkiye’de en büyük problemimiz saygısızlık. Gittikçe daha saygısız insanlar haline geliyor ve öyle nesiller yetiştiriyoruz. Bir insana yapılabilecek en büyük saygısızlık ise kişinin aklıyla alay etmektir bana göre. Çünkü beğensek de beğenmesek de herkesin bir aklı ve düşüncesi var. Doğru ifade edebilir edemez o ayrı ama var. Dolayısıyla benim de var sizin de. O yüzden bazı şeylere dayanamıyorum artık ve bağıra bağıra söylüyorum “Aklımızla Alay Etmeyin!”
Dolarlar Nerede?
Yaklaşık son 2 senedir dönem dönem söylenen bir söylem var; “Yastık altı dövizleri bozdurun!” Sizce bu neden söyleniyor? Merkez Bankası’nın döviz rezervi kalmadığı ve 120 milyar dolarlık açıklanamayan bir tutarın bir şekilde piyasa sürüldüğü söyleniyor.
Bu iddia edilen miktar üzerinden bir bağ kuralım şimdi. 2018 yılından 2020 yılına kadar yastık altı döviz miktarı 96,5 milyar dolardan 150 milyar dolara yükselmiş. Yaklaşık 60 milyar dolar. Şirketlerin döviz varlığı ise 64,5 milyar dolardan 86 milyar dolara yükselmiş. Yani 20 milyar dolar. Türkiye’de yaşayanlar ve iş yapanlar elindeki döviz miktarını 2 yılda toplam 80 milyar dolar arttırmış yani. 120 milyar dolar kayıp deniyor ya bu 80 milyar doları çıkarttığımızda 40 milyar dolar bir açık kalıyor. Hadi bunlara dış güçler diyelim.
Bu süreçte ülkeye döviz girmedi mi? Tabii ki girdi. 2018 yılı toplam ihracat bedeli yaklaşık 168 milyar dolar. 2020 yılı ihracat ise yaklaşık 169 milyar dolar olmuş. Yani son 2 yılda toplam 1 milyar dolar artmış. Pek bir değişiklik yok yani. Peki, bizden döviz çıkmadı mı? O da oldu haliyle. 2018 yılında ithalat 223 milyar dolar iken 2020 yılında 219 milyar dolar. 2018 yılına göre azalış var!
Dış güçlerin oyunu diyerek aklımızla alay etmeyin! Türk halkı ve şirketlerinin toplam döviz artışı dış güçlerin oyunu dediğimiz odakların 2 katı! Yani başta kendi insanımız kendi ekonomisine güvenmiyor! Sonra dış güçler!
İşte bu yüzden yastık altı dövizi bozdurun deniyor ama halk dolar almaya devam edecek gibi görünüyor. Çünkü güvenmiyor.
Kapat Kapat Nereye Kadar?
İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğimiz zaman ve hemen hemen aynı zamanlarda HDP’nin kapatılması adına başvuru yapıldığı zaman şunu savunuyordum. Ama önce savunduğumu söylemeden dayanaklarımı söyleyeyim.
TBMM tarafından kanunlaştırılmış bir sözleşmeden tek imza ile çıkılamayacağını 19 yıldır iktidar olan bir hükümet bilmez mi? Bilir elbet. Peki, parti kapatmalardan bir sonuç alınamadığını, işlerin hep daha kötüye gittiğini 50 yıllık bir parti bilmiyor mu? Biliyorlar elbette.
Şimdi bir adım geri gidelim ve resmin tamamına bakmaya çalışalım. Ekonomik olarak kötü durumdayız. İyi denip duruyor ama hiçbir şey yoksa da güvensizlik içindeyiz. Bir ekonominin başına gelebilecek en kötü şey belirsizlik ve güvensizlik. Toplumsal olarak ciddi bir bölünme içerisindeyiz. Yıllarca siyasi amaçlarla insanları bölmeyin dedik ama dinletemedik. İstikrarın da en büyük düşmanı belirsizlik ve güvensizlik. Toplumsal olarak da bu sıkıntının içindeyiz. Ekonomi ve toplum belirsizlik ve güvensizlik içinde olduğu zaman zaten diğer hiçbir şeyin düzgün ilerlemesi mümkün değil.
Konumuzun başına dönmeden önce son bir gelişme olarak Anayasa Mahkemesi HDP’nin kapatılmasına dair başvuruyu reddetti. Sonrasındaki söylemler AYM’nin kapatılmasına kadar varan bir noktaya geldi. Şimdi konuya dönebiliriz.
İstanbul Sözleşmesi ve artık AYM söylemleri ile sürekli tabanı canlı tutmak adına yapılıyor deniliyor. Elbette bu yapılanlar tabanı canlandırabilir ama bence durum daha farklı. Amaç yeni anayasa sürecini başlatabilmek. İstanbul Sözleşmesi ile Cumhurbaşkanı yetkilerini ve Anayasa Mahkemesi üzerinden mevcut Anayasa’yı tartışmaya açmak. Aynı zamanda mağdur görünümü elde edip dış mihraklar söylemi ile dağılan tabanı toparlamak.
Ama bu gidişat toplumsal gerilimi daha da arttırıyor. Ayrıca tüm kurumları yıpratıyor. Yıpranmış bir toplumla ve kurumlarla yenilik yapılamaz. Temel sağlam olmaz. Temeli sağlam olmayan bir bina tepemize yıkılır. Sonunda hepimiz enkaz altında kalırız.
O yüzden yok dış mihraklarmış, milli beka problemiymiş falan diyerek aklımızla alay etmeyin. Biraz düşünen biri amacın ne olduğunu görebiliyor.
Hani İyiydik?
Biz iyiyiz ama halkın haberi yok bundan sanırım. Çünkü bir yandan ay sonunu getirmekte zorlanan vatandaş sayısı artıyor. Cebimizdeki para sürekli eriyor. Hayat kalitesi düşüyor. Diğer yandan Çanakkale Boğazı’na yapılacak köprüye 16,5 milyon araç geçiş garantisi veriliyor. Ki şimdiye kadar ortalama yıllık geçen araç sayısı 3,5 milyon. Hadi diyelim ki köprü yapıldı ve geçiş 3 kat arttı. Ya bırakın 3’ü 4 kat arttı. 14 milyon araç yapar. 16,5 milyon araç garantisi nasıl verildi?
Madem bir sürü yap işlet modeline bu garantileri verebilecek kadar ekonomimiz iyi durumda. O zaman neden her şeye yeni zamlar ve vergiler getiriliyor ya da getirilmesi öngörülüyor. Mesela son konuşulan ikincil el araç satışlarında binde 5’lik bir vergi getirilmesi. Yani 100 binlik bir araç satışından devlet 500 Lira vergi alacak. 2020 yılında 2 milyon adet ikinci el araç satışı gerçekleşmiş. Hepsinin 100 binlik araçlar olduğunu düşünsek kabaca 1 milyarlık bir ek kaynak.
Hani iyiydik? Neden aklımızla alay eder gibi davranıyorsunuz?
Nasıl rahatlarız?
Bütün yazım boyunca iktidarı eleştirdim ama muhalefetin suçu yok mu? Tabii ki var. Ama muhalefetin etkin bir şekilde çalışmadığını vurgulamaktan yoruldum. İnanın yoruldum. Gerçekten bir muhalefetin her yaptığı iktidara nasıl yarayabilir aklım almıyor. Başka bir açıdan bakarsak şöyle de söyleyebilirim. İktidarın oyu düştüğünde muhalefet de oy kaybetmeyi nasıl başarıyor? Muhalefet olarak kalmak istiyor olabilirler mi? Akılcı bir muhalefetin yapılmamasının başka bir izahını bulamıyorum ben.
Çözüm ise çok basit. Ülkeyi kan davası güder gibi yönetmeyecek, her kesimi kucaklayabilecek, toplumda herkesin sevgisini kazanabilecek birisi. Ancak o zaman bu toplumsal gerginliklerden kurtulabiliriz. Ötekileştirerek değil. Toplumsal gerginlik azaldığı zaman inanın güven de geri gelir. Yastık altı döviz de…
Dipnot: Hep merak etmişimdir. Gündemde hiç olmaması gereken, en temel hak ve özgürlükler tartıştırılırken arka planda acaba neler oluyor, ne goller yiyoruz diye. Malum 1 hafta alkol satışı tartışmaları alevlendirildi ve arkasından sigara tartıştırıldı. Meğer arka planda “Yeni Anayasa” çalışmaları tamamlanıyormuş.
Yazının Sorusu: Bütün bu olanlara hala şaşırabilen var mı?
Diğer yazılarımı okumak için: https://atomic-temporary-175113293.wpcomstaging.com/author/eraykagansimsek/