Doğum Günü.

Garip hissederim genelde doğum günlerimde. Varoluşumuzu sorgulayan yanım tetiklenir. Koskoca evrende dönüp duran dünyada ne yapıyoruz, yaşam amacımız ne, kendimizi gerçekleştirebilecek miyiz, olgunlaşan yaratıklar olabilecek miyiz, hayatın sırrını çözebilecek miyiz gibi sorular yankılanır durur zihnimde.

Bu sorulara yaşam çizelgem eşlik eder. Her doğum günümde bütün yaşantımı gözden geçiririm. Bir muhakeme meselesi ve iç hesaplaşma süreci diyelim.

Neler deneyimledim, neler öğrendim ya da öğrenmedim?

Yaşadığım süre zarfı içinde aile, arkadaşlar, sosyal ilişkiler ve benzeri durumları, hayatıma dokunan insanları, misyonunu doldurup gidenleri, nasıl gittiklerini, ne amaçla bir dönem eşlik ettiklerini ve geriye kalanları , nedenlerini irdelerim. Etki-tepki analizleri yaparım. Sonra kat ettiğim yola, yapmak istediklerime ve yapamadıklarıma göz atıp ona göre adımlar atma ya da atmama kararları alırım.

Doğum günlerim böyle geçer benim. Sorgulamalarla…

Hatalarımı, zaaflarımı görürüm. Pişmanlıklarımla barışmaya, bende yara açtığını düşündüğüm kişi ve durumları ise anlamaya, kabul etmeye ve affetmeye çalışırım. Kendime dönüp bakarım. Acaba ben hangi durumlarda isteyerek ya da istemeyerek nelere sebep oldum, zarar verdim, şayet yara açtıysam kapandı mı ya da kapanacak mı? Tercihlerimin sorumluluğunu ne kadar alabildim, alamadım? Bedelini nasıl ödedim ya da ödettim? Vicdanımla baş başa kalırım, yeri gelir af dilerim.

Olgunlaşma yolculuğumuzda başımıza gelen her olayın ve karşımıza çıkmış iyi ya da kötü her kişinin muhakkak bir sebebi olduğuna inanmayı denerim.

Hayat, kişiler ve durumlar özelinde bize bir şey öğretmektedir…

Söylenip suçlamak, kurban – mağdur olmak yerine anlamaya ve güçlü kalabilmeye niyet ederim çünkü insanız ve kusurluyuz.

Bu noktada da iyiyi ve kötüyü tanımlamaya çalışırım. Kötülük çeşitlidir ve dereceleri vardır. Hırsızlık, dolandırıcılık, şiddet, taciz-tecavüz, gasp, birinin canına kast etmek suç ve kötülük olduğu gibi bencillik, menfaatçilik, kabalık, saygısızlık, yalan söylemek, kimi zaman üzmemek için gizlemek, varyasyonlar üretmek, düşüncesizlik, duyarsızlık, aldatmak, hak yemek, güven sarsmak, vefasızlık, kıymet bilmezlik, emeği hiçe saymak, intikam alma isteği, terbiyesizlik, merhametsizlik, vicdansızlık, halden anlamamak, sevgiyi suistimal etmek, zaafları kullanmak, huzursuz etmek, eylemlerin sonucunu gözetmemek, zora sokmak, hayal kırıklığına uğratmak, borçlu kılmaya çalışmak, kalp kırmak da kötülüktür.

Hatta birinin üstüne çok düşmek, olması gerekenden fazla özveride ve fedakarlıkta bulunmak, saygısızlıklara göz yummak, hakkını talep etmemek, iyi niyetle yaklaşmak, sınır çizmemek ya da karşı tarafın sınırlarını ihlal etmek, bağımsızlığına ve kendi ayakları üzerinde durmasına izin vermemek, özgüvenini zedelemek, sırf kendi içimizi rahatlatmak için acıtmayı göze almak, kişinin duygularını ve eylemlerini anlamaya çalışmak yerine sadece yargılamak, kendi penceremizden bakış açıları getirerek karşı tarafın aklını, duygularını sorgulayıcı tavır takınmak, istemediği halde önerilerde bulunmak, destek olmaya çalışmak, unutmak/düşünmek istemediği bir konuyu hatırlatmak da kötülüktür diyebilir miyiz? (Üstelik fark ettiysek buradaki kimi örneklerde kötülük bize sadece dışarıdan gelmiyor, kendi kendimize de kötülük yapıyoruz ya da yapılmasına izin veriyoruz.)

Şükür ki birincil kategorideki kötülüklerden uzak bir hayatım oldu ama ardından saydıklarımın herhangi birini eminim ki herkes hayatında en az bir kez bile olsa yapmıştır, yaşamıştır. Bu durumda bütün insanlık olarak kötü müyüz?

Niyet benim için burada devreye giriyor. Niyetimiz ne?

Kusurları fark edip düzeltmeye ve sevgi, saygı, iyilik, vefa, kadir kıymet bilme, şefkat gibi duyguları büyütmeye çalışmak mı? Yoksa kötülüğe tutunmak, kasten, bile isteye vicdansızca ve merhametsizce davranmak, acıtmak mı?

Sanırım yol ayrımları da burada başlıyor. Hata yapsa da kusurlu davransa da niyetinden emin olduklarımız ve yanıldıklarımızla hayat devam ediyor. Evet, daha iyi bir insan olma yolunda yeni bir yaş benim olsun! .

Doğru kişiler, doğru tercihler ve doğru davranışlarla kötülüklerden ve üzüntülerden uzak, hayallerimin ve isteklerimin benim için hayırlı ise gerçekleşmesini dilediğim bir sene. Hoş geldin 33. yaş!

*”Yeni yaş, yeni sayfa, yeni hayat” romantizmiyle yeniden doğuş mitine inanarak doğum günümde evlenmek istemiştim bundan 2 sene önce. Seferber olmuştu herkes İdil üzülmesin diye… O tarih alınmış, her şey ona göre ayarlanmıştı. Ama kaos yine eksik olmamıştı. Binadaki elektrik kesintisi sonucu kapalı garajda mahsur kalan arabalar, asansörlerde kalan aile bireyleri, arkadaşlar. Yaklaşan tören saati. Kış günü. Taksi kovalamaca, farklı araçlara doluşmaca. Plan dışı. Panik ataklı. Ağlamalı. Kriz, aksiyon dolu bir gün. İşte böyle hikayem 🙂 Her sene insana ve hayata dair sorgulamalarla, varoluşsal krizlerle bezenen kutlu doğum günüm bir yandan da evlilik yıl dönümüm oldu. 3. yıla merhaba. Kutlu olsun!

Diğer yazılar için: https://atomic-temporary-175113293.wpcomstaging.com/author/idilguneysimsek/