“Yarı Aydın” İlahlar

Eğitim önemli deyip duruyoruz ya, evet kesinlikle çok önemli. Hatta ben kişisel olarak “Eğitimin ve sanatın gücüyle!” mottosunu sahiplenerek bir toplumu oluşturan bireylerin ve dolayısıyla da toplumun gelişeceğine inandığım bir iletişim yapıyorum.

Yalnız burada çok acı tablolar çıkıyor karşıma. Eğitim ve öğretim arasındaki farka her zaman dikkat çekmeye çalışan biriyim, bir kez daha yineliyorum ve artık sinirleniyorum.

Eğitim yaşam boyu kişinin bilinçlenme ve kültürlenme sürecidir. En önce insan olmayı becerebilmesi, saygı, eşitlik gibi ilkelerle -konumu ne olursa olsun- ilişkiler kurabilmesidir. Yani sadece güzel güzel okullardan mezun olup diplomamızı alıp çıkmak, cv’imizi doldurmak, sonra o şahane eğitimlerle sertifikalarla dolu cv’miz ile diğerlerinden ayrışarak pastadaki en büyük dilimi yiyebileceğimiz pazarlamamızı yapmak, bir süre sonra kendi şirketlerimizi kurmak, büyümek büyümek, sahip olunan makam ve gücü “kibirle/güç bende zaten” zihniyetiyle diğerlerini” hor görmeye, süründürmeye, dilendirmeye yönelik tutum ve davranışlarla elinde tutup kendini “İlah” zannedecek zavallılıkta olmamaktır “eğitimli” olmak. Bir bilinç düzeyidir. Gelişmişlik düzeyidir. İnsanın öncelikli yaşam amacının “insan olabilmek” olmasıdır.

Bunu becererek bir kimsenin belli bir mevki-makama gelebilmesi, koruyabilmesi ve akabinde kendini “İlah” sanmak yerine demokratik tutumlar sergileyebilmesi, kendisine ulaşan birilerine -şayet imkanı varsa-el uzatabilmesi, kayıtsız-umursamaz haller yerine “karşımdaki insan” diyebilmesi makbul olan bana göre. Hiyerarşik yapıya rağmen, o yapının içinde karşısındaki işçi de hizmetli de aday da olsa insanca davranabilmesi.

“Hayat böyle, ne yapalım” gibi bir kabulleniş haline giremediğim için de hep bir isyan halinde oldum. Yakın çevre ilişkilerimde dahi başaramadım ortak değerlerde, mücadelelerde, umutlarda buluşabilmeyi.

Hatta yakınım kişilerinden bile gol yediğim, o tanışıklık ilişkileri ağının içinde dahi kimsenin birbirine çöpünü vermeye niyetli olmadığını, sadece öyle boş, lafta konuştuğunu yeterince tecrübe ettim.

“Zam yapmadı olsun, hakkımı vermedi ne yapalım, mesajıma geri dönmedi, emeğime saygı duymadı ama olsun sineye çekelim saygıdan kusur etmeyelim, dilenelim, pohpoh yapalım, alttan alalım. Hayat böyle, insanlar böyle. Hele ki iş hayatı bu. Para kazanmak lazım. He diyelim falan.”

Ve bu cümleleri de maalesef görünürde sosyo-kültürel düzeyi yüksek, “üst tabaka” ya mensup kişilerden duyuyorum. Sosyo-kültürel düzeyi üst diyebileceğimiz segmente mensup kişiler, CV’ ce kendilerine denk veyahut altında olan kimselere ekonomik üstünlükleri dolayısıyla el pençe ediyor, o CV’ce denk olanlar da bu sayede kölelik sistemini sürdürüyor.

Çok daha vahim bir insanlık sorunu. Bariz eşitsizliği, sömürüyü herkes görür, ayaklanır, ayaklanamaz. Mevzu beyaz yaka- mavi yaka ve patronlar dünyasından, Doğu-Batı sorunundan falan çok daha acıklı.

Cahil, aç, açıkta, parasız, hırsız, şiddete meyilli ve benzeri argümanların arkasına sığınılamayacağını çok net gösteren bir tablo. Çünkü zıt kutbunda -bir farkı olacağı zannedilen- “okumuş, paralı” nın da bir farkı yok…

Eşitsizlikler, adaletsizlikler döngüsünün içinde günün sonunda dönüp dolaşıp insanın ilkel tarafıyla mücadele ettiğimiz bir dünyada öyle nefes alıp duruyoruz.

İnsanın içindeki öz sevgiye, ulaşabileceği üst bilince inanmaktan yoruldum. Farkındalık da meditasyon da, maneviyat psikolojisi de hepsi bir yere kadar.

Böyle böyle günün sonunda “olmamış insanlarla dolu” bir dünyada yaşamaya devam!

İdil