Olgunluk

Olgunluk nedir? İnsan yaş aldıkça mı olgunlaşır? Zannetmiyorum. Ben olgun bir insan mıyım? Tartışmaya açık. Toplumsal hayat içerisinde biçilmiş roller ve üzerine giymemiz gereken elbiseler doğrultusunda nerede, nasıl davranılacağını bilmek olgunluk ise evet olgun bir insanım.

Peki ya yakın ilişkilerimde? Aile, arkadaşlık ve özel hayat düzeyinde ne kadar olgunum? Asıl cevaplanması ve öz eleştiri yapılması gereken soru burada başlıyor. En çok cefayı en yakınlarımız çekmiyor mu şu hayatta?

En sevdiklerimizi kırıyoruz, en sevdiklerimizi üzüyoruz. Hele ki bu kişiler “anne-baba ise ne de olsa affederler” diyoruz. Özel hayatlarımızda da aynı beklentiyi taşıyoruz sonra… Anne-babaların çocuğuna duyduğu “koşulsuz sevgiyi” (dönemsel tartışmalara, belki küskünlüklere rağmen) dış dünyadan da talep ediyoruz. Üstelik “gerçek sevgi” adı altında…

Anne-babalarımıza atfettiğimiz “insan üstü” özellikleri, “Ben anlamasam dinlemesem, sormasam ilgilenmesem de olur, onlar tepki göstermez ne de olsa en fazla kızım/oğlum özledim, bir yüzünü göreyim falan derler” düşüncesini ya da “Üzülse de kırılsa da demir-çelikten yapılmış ya onlar, bunalım olmazlar o nedenle canları acımaz ve beni acıtmaya kalkışmazlar” hissini veya “Kendi kırgınlıklarını, kızgınlıklarını bir kenara bırakıp yine benimle ilgilenirler yine beni çok severler.” tavrını partnerlerimizden ve hatta yakın arkadaşlarımızdan da bekliyoruz.

Sonrası hüsran. Biten ilişkiler, kopan dostluklar. Sevilmemiş hisseden, yaralı acılı, saygısını yitirmiş, tepkili tepkisiz , “kıymet bilmek ve vefa” duygusundan uzak insanlar topluluğu…

Sevginin almak değil vermek olduğunu önceki bir yazımda ele almıştım. Anne-baba-çocuk ilişkisi maalesef özellikle bizim toplumumuzda sadece çocukların alması üzerine kurulu. Üstelik bu ilişkide tepkisel davranma, egolu hareketler yapma hakkı da sadece çocuklara ait. Anne-babaların görevi şefkat ve anlayış göstererek olgun davranmak. Çocuk 40 yaşına gelse dahi bu değişmiyor… Çocuğun anlayış, şefkat, ilgi gösterme görevi anne-baba hastalandığında ya da ölüm döşeğindeyken başlıyor.

Koptuğumuz bir yakınımız için de aynı şey geçerli değil mi? Çoğu biten ilişkinin ardından anca hastalık ve ölüm haberi olursa insani duygular devreye giriyor. “Üzüldüm, nasıl yani kanser mi olmuş? Ölmüş mü haydi ya… ” Akabinde de kısa süreli bir pişmanlık “Keşke zamanında öyle demeseydim, şunu bunu yapmasaydım…” Sonrasında da o değer bilmeme ve vicdani rahatsızlık duygusunun içinden çıkmak için geliştirilen “Ama şöyle böyle olmuştu, ne yapalım, böyle olması gerekiyormuş Allah çektirmesin, Allah affetsin” savunmalarıyla giden bir kısır döngü.

Oturup gerçekten düşünmek gerekiyor. Nerede nasıl bir hata yapılıyor? Ve neden sevgisiz, saygısız, merhametsiz, değer bilmez ve birbirini acıtarak kaybetmeye gönüllü insanlar çoğalıyor?

Anne-baba-çocuk üçlemesindeki ilişki modeli yarın öbür gün o çocukların “anne-baba” olması ve alıp gördüklerini, bildiklerini aktarmasıyla devam ediyor. Bu durumda da olgunluk çoğunlukla sadece “anne-baba” rolünde çocuğa karşı geçerliliğini koruyor gibi gözüküyor. Karı-koca ilişkilerindeki ya da dış dünyayla kurulan sosyal ilişkilerdeki problem çözülemediği ile kalıyor. Özelden genele, bireyden topluma işleyen bir süreç söz konusu.

Neyse, toparlayayım. Olgunluğun tanımını yapmadan da yazıyı sonlandırmayayım.

“Olgunluk, duygu ve düşünce bakımından yetkinliğe ulaşmış olma halidir.”

Can Dündar olgunluğu şu ifadelerle anlatır: önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin. Bu paramparça ruhlardan, çelişkili ruhlardan, çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk çıkıyor ortaya… ki  olgunluk diyorlar adına….”

Görünen o ki, anne-babaların kendilerini çocuklarına adama duygusunun verdiği motivasyon ve güçle kurdukları ailevi ilişki modeli dışında; paramparça, çelişkili ruhların ve çatışmaların açtığı yaraları sarıp da ona uygun davranabilen yok… Ya da azınlıkta… Bu azınlık insanlar da gördükleri/görmedikleri tutum-tavır karşısında ya kendi içsel güçlerine göre olgun davranabilme ve almadan verme temelli sevme çabalarına devam ederek ermek bağlamında kendilerini aşıyor veyahut insanlık krizine yenik düşerek döngüye gire çıka yaşayıp gidiyor.

İdil

Diğer yazılar için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/idilguneysimsek/