SONBAHAR

İlkbahar, yaz, sonbahar, kış… İnsan hayatıyla benzer yönleri olduğu içindir belki de her mevsimin edebiyatta kendine özgü bir yeri olması…

Düşünsenize, en çok bahar mevsimine özlem duyulur. Dirilik, canlılık, yaşama sevincidir bahar. Gençliğin coşkulu, hayalperest ve cesur zamanları gibi. Büyürüz sonra, yetişkinizdir artık. Olgunlaşmanın tamamlanmış olması beklenir. Bir nevi yaz.

Gün gelir, eski gücümüzü kaybederiz, hayaller yerini hayal kırıklıklarına bırakır; diri cildimiz ise kırışıklıklara… Gençliğimize duyduğumuz özlem gibi, sonbahar da bahara duyulan özlemle geçer. Camdan dışarıya baktığımızda yağan sağanak ve gri bulutlar yerine mavi-beyaz bir gökyüzü hayal ederiz. Hüznün mevsimi derler sonbahara, diğer adıyla hazana. Sonra kış gelir, beyazlara bürünür doğa.

Doğum-büyüme-yaşlılık-ölüm derken bir son mudur bizleri bekleyen yoksa yeni bir başlangıç mı? ucu açıktır benim için. Karlara bürünmüş doğa bembeyaz umuttur. Bir son değildir bana göre, belki de şubatta doğduğum içindir. Kim bilir? En sevdiğim çiçek bile doğanın uyanışı baharla birlikte açan nice çiçeğe rağmen bir kış çiçeği nergistir. Bir an önce kış gelsin isterim. Nergis bulma maceralarına başlamak isterim. (Ne dersin Eray? 🙂 Eşimle de az aramadık.)

Mevsimlerin döngüsü gibi yaşam döngüsünün içinde akıp gidiyorken fark ettim ki; bahara gazeller, kasideler yazan şairlerin aksine hazana yazmak isterdim sanırım.

Doğanın uyanışı ne kadar gerçekse; yaşamın özeti olabilecek sevinç, umut, keder, üzüntü gibi tüm duygular da bütün gerçekliğiyle sonbaharda gizli gibime geliyor nedense. Kimi zaman açık kimi zaman puslu bir havada yeşil-kahve-kızıl tonları seyretme zamanı hoş geldi!

Diğer yazılar için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/idilguneysimsek/