
Bir kusurum var benim. Grilere pek yer yoktur hayatımda. Ya çok severim fazlasıyla açık, şeffaf ve iyilikle yaklaşırım insanlara ya da en baştan hissettiğim bir yakınlık yoksa nolursa olsun hep bir gizli buz duvarı olur aramızda. O nedenle kimilerine göre sıcak kimilerine göre mesafeli bir insan olarak tanımlandım yıllarca. Ruh sağlığı bilimi açısından siyah-beyaz haller kusurlu görünen durum iken benim kendi çıkarımlarıma göre niyeyse reklamcılık ve pazarlamada bir o kadar önemlidir. Derler ki tüketiciler; bir mağaza, bir mekan veya bir marka hakkındaki olumlu veya olumsuz kararını ilk 7 saniyede verir.
Hatta günümüzde satın alma kararının 3.5 saniyelere kadar düştüğünü belirten araştırmalar da mevcuttur. Bu nedenle olumlu bir marka algısı yaratabilmek için o kısacık sürede oluşan ilk izlenim çok önemlidir. Çünkü tüketiciyi bir kez yakalayamadınız mı sonrası çok daha zahmetli bir emek sürecidir. Böyle olmadı, böyle de olmadı, ne yapsam da yakalasam diye yoğun çalışmalar başlar. Böyle kendimi sevdiremedim, böyle de yakınlık kuramadım, acaba ne yapsam da bağ kursam… Ne kadar da insani ilişkilere benziyor!
Marka – Tüketici İ lişkisi
Siz Burger King’cisinizdir ama McDonalds da sizi hedefler. İki rakip fastfood markası, hamburgerci. Ya da Coca-Cola ve Pepsi durumu gibi. Tüketici tercihlerine dair bir deney yapılmış zamanında. İsimsiz bardakla marka etiketleri olmadan deneklere tadım testi yapılmış ve hangisini daha çok beğendikleri sorulmuş. İnsanlar, Pepsi’yi beğenmiş. Ne zaman ki tadım testi marka etiketleriyle yapılmış, o zaman yanıtlar Coca-Cola olmuş. Harika bir marka algısı başarısı örneği, yıllar geçti hala öğretiliyor, anlatılıyor.
Şişenin içi ve dışı. Acaba hayatımızdaki kaç insanı yanlış konumlandırdık?
Ne zaman bu deneyi ve sonucunu hatırlasam, bende bir insanın içini daha çok görebilme yetisini geliştirmem gerektiğine ve bir insanın kendisini paketlemesi, ambalajı, renk tonları, kullandığı iletişim dili, seçtiği kelimelere kadar daha da çok farkındalık oluşturmam gerektiğini sorgulatıyor.
Çünkü imaj yaratılmak, oluşturulmak istenendir. Ve her zaman %100 gerçekleri yansıtmaz. 2 yıkamadan sonra yıpranan bir kumaşa sahip tekstil ürünleri satan bir marka “kaliteli marka” algısına sahipse bu o markanın başarısı olmakla birlikte tüketicinin bunu irdeleyecek farkındalıkta olmaması ile alakalıdır.
Evet insana dönelim
7 saniye kuralı ya da ben ona ilk izlenim diyeyim; bana gizli buz duvarları fısıldıyorsa akabinde bir şekilde destekleyici olaylar, vaka örnekleri yaşar, duyar, gözlemlerim. Genelde yanıltmaz beni.
Ama kimi zaman Pepsi sandığım şişelerden Coca-Cola çıkabilir, kimi zaman ise tam tersi de olabilir. Ya “aaa” derim ya da “yaaa”… Çok büyük bir yıkıma yol açmaz belki. Ama hayatımda ufak ufak biriken tatsızlıklarla gün gelir asidi kaçtığında daha önce atılacak şişeler kendini belli eder.
Atıldıkları zaman nedenini anlayamazlar çoğu zaman. Çünkü o fark, aynı sofraları paylaşmama, kadeh tokuşturmama engel değildir. Ama emek-zaman-yakınlık grafiğini etkiler.
Hani sevdiğimiz insanlara karşı bir anlayış, ince düşüncelilik, özveri, sabır, hassasiyet, iyi gelme isteği olması doğaldır ya; işte bunların hepsini aradığım gerçeğe en yakın olana göstermek üzere sessizce uzaklaşırım. O gerçek beni yanıltmaz çünkü. İçi-dışı, aslı, tavrı bir ve benim gerçeğime paralel olduğu için beklenti-hayal kırıklığı dengesizliği yaratmaz.
“Bu böyle tamam” olmaz
“Kabul” diyoruz ya, pazarlama ve insani ilişki örneği vererek sonlandıracağım yazımı. Kabul size göre olmayan bir şeyi içinize almak veya üzerinize giyinmek değildir. “Bu böyle tamam” deyip sonrasında şikayet etmek ise hiç değildir.
“Diesel marka çok iyi, hem kaliteli hem cool ama kalıbı bana uymuyor veya benim için pahalı” deyip sonrasında üzerinizde iyi durmuyor diye şikayet ediyorsanız veya aldınız, o ay sizi maddi sıkıntıya soktuğu için çok pahalı diye söyleniyorsanız ortada bir kabul yoktur.
Tıpkı “iyi insan ama bana göre soğuk veya düşüncesiz, bana iyi gelmiyor” diyerek o kişiden ince düşüncelilik ya da sıcaklık beklemek gibi… Bu da kabul değildir. Üstüne “Ne kadar da düşüncesiz, beni yine hayal kırıklığına uğrattı” deme ve şikayet etme hakkımız da yoktur.
Çünkü dediğim gibi, sizin gerçeğiniz değildir. Ve ama bu, başkalarının gerçeği olmadığı anlamına gelmez…
Benim gerçeğimden uzak ama sevdiğim griler beni en çok üzenlerdir mesela çünkü onlar için kabul mekanizmamı çalıştırmakta zorlanırım.
Ve bir gün gelir, yine siyah-beyaz ayrımına düşerim.
Ne de olsa eninde sonunda her insan, önce kendini düşünmeli değil mi?
Diesel olmuyorsa zorlamanın gereği yoktur. Levis giyersin.
Bir kişinin varlığı iyi gelmiyorsa en azından yokluğunun daha iyi gelip gelmeyeceğine bakmak gerekir.
*Siyah-beyaz ayrımına düşüren sevdiğim Grilere ithafen yazılmıştır.
Diğer yazılar için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/idilguneysimsek/