
Güne biraz isyan ve ardından gelen itirazlarla başladım. Onları paylaşacağım. Biz neyiz bu düzen içerisinde? Gerçekten insan gibi mi yaşıyoruz? İnsanlığımıza dair ne yaşıyoruz? İnsan olduğumuzu hatırlatacak ne yapıyoruz? Her gün, dünyanın her yerinden sürekli olarak iç karartıcı haberler, ay sonunu getirmek için durmadan çalışan, ama ona rağmen parası kalmadığı için dışarıya adım bile atamayıp evde televizyon başında kalan insanlar… Neyiz biz gerçekten? Makine mi? Biyonik, ruhsuz varlıklar mıyız yoksa?
Tek isyan eden ben olamam herhalde.
Bu düzene, sıkışmışlığa tek isyan eden ve itiraz edenin ben olmadığımı düşünüyorum. Peki niye kimseden ses çıkmıyor? Bu kadar mı çaresiz hissediyoruz bu düzen içerisinde? Belki de işi mizaha vurup gazımızı alıyoruzdur da isyan etmeye halimiz kalmıyordur. Benim mizahım tükendi ama dostlar. Düzene, haksızlığa, adaletsizliğe olan itirazlarım artık deniz oldu içimde ve taşıyor.
“Her koyun kendi bacağından asılır. Ben iyi eğitimli biriyim. Kendimi geliştirdim ve geliştirmeye de devam ediyorum. Az çok düzenin açıklarını da biliyorum. Yani kendimi kurtarmasını bilirim. İnsanlar madem ses çıkartmıyor ben de kendi keyfime bakarım.” diyorumdum hep. Ama olmadı. Tutamadım kendimi.
Ne için yaşıyoruz?
N’apıyoruz biz? Sabah 9 – akşam 6 çalış. 3 5 kuruş para kazan. Ev al, araba al, yılda 1 – 2 tatile git, o da o kadar kolay değil tabii. Çocuk varsa hele eğitimi, kılığı kıyafeti, yemeği derken.. Daha faturalara falan gelmedim bile ama içinizin sıkışmasına yetti bile bence. Peki neden? Bu düzenin çarkını döndürmek için kendimizden ne kadar vereceğiz daha? Yaşlanıyoruz ya hani yavaş yavaş ve giderek güçten düşüyoruz haliyle. Şimdi 2 saat yürümek koymuyorken o zaman yarım saat bile yürüyemeyecek yaşlara gelmekten bahsediyorum. Hayatı hiç yaşamadan o yaşlara geldiğimizde geriye dönüp bakınca ne görmek istiyoruz? Hayatımızın yarısından fazlasını para kazanmak için geçirdiğimizi gördüğümüzde hiç mi üzülmeyeceksiniz? Ben çok üzüleceğimi biliyorum. O yüzden kendini özgür hissettiren ama özünde modern kölelik olan düzene isyan ediyorum.
Korku dünyasında yaşayıp gidiyoruz.
Korku deyince hemen siyasi düşünmeyin. Daha büyük bir korkudan bahsediyorum. Düzen dışı kalmaktan. İliklerimize kadar işlenmiş ya düzene ayak uyduramazsam korkusundan. Biraz lafı uzatarak anlatacağım derdimi ve biraz da örnekler vererek.
Buharlı makineler bulundu. Koca koca fabrikalar kuruldu. Daha fazla ve hızlı üretim ile ihtiyaçlar daha hızlı ve ucuza karşılandı değil mi? Değil işte. Hala bir yerlerde açlıktan ölenler varsa, değil. Bir tarafta bir arabaya milyonlar ödeyebilen birileri varken, diğer tarafta ömrü boyu çalışsa o arabanın 5 yıllık benzin parasını kazanamayacak insanlar varsa, değil. Bir tarafta sırf caka satmak için özel uçaklara binip gezen insanlar varken, diğer tarafta uçaklarla savaşa götürülen gençler varsa, değil. Bir tarafta rahat yaşasınlar diye diğer taraf köle gibi çalışıyorsa, değil. Teknoloji bu denli gelişiyorken daha fazlası olsun diye doğayı paramparça ediyorsak, değil. Değil dostlar ve olmayacak.
Ama bu korku imparatorluğu böyle eritiyor bizi kendi düzeninde. Ayak uydurmazsak yok oluruz. Buna boyun eğdikten sonra zaten insanlığımız elden gitmiş oluyor.
Daha yazabileceğim çok şey var değil mi?
Dipnot: Bu yazıyı yazarken kafamda yankılanan ses şu oldu: “Geceyi aç geçirip de kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim.” Ebu Zer el-Gıfârî
Yazının Sorusu: Nereye kadar insanlığımızı vereceğiz?
Diğer yazılarımı okumak için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/eraykagansimsek/