Neden Tarihi Eserleri Sevmiyoruz?

Neden tarihi eserleri sevmiyoruz? Belki de tarihi neden sevmiyoruz diye sormak daha doğru da olabilir. Bugünlerde Yönetmen Hasan Söylemez tarafından çekilen bir fotoğraf sayesinde Hasankeyf’ in ne kadar içler acısı hale geldiğini gördük. Bizim kadar tarihini, yaşadığı toprakların kültürel mirasını sevmeyen bir ülke var mı acaba?


Tarihi eserler neden önemli?


İnsanlığın en büyük mücadelelerinden birisi hatırlamak ve hatırlanmaktır. Bunun için yapabilenler arkasında bir eser bırakır. Yapamayanlar da yapabilenlerden destek alarak bunu başarmaya çalışmıştır. Teknoloji ile bu desteği kendi kendimize sağlayabildik gerçi. Ama asırlar öncesinde yaşayan insanlar bunu ancak arkalarında çeşit çeşit eser bırakarak yapabildi. Tarihi eserler bu yüzden çok önemlidir. Çünkü nesiller öncesinden bize bırakılan hatıralar, yaşanmışlıklardır. Yaşayan kültürdür tarihi eserler, bırakıldığı dönemin aşklarını, kavgalarını, isyanlarını, mutluluklarını, zorluklarını, umutlarını ve daha bir sürü şeyi anlatır bize. O yüzden en kanlı savaşlarda bile tarihi eserlere mecbur kalınmadıkça zarar verilmez ve hatta ona sahip olmaya çalışılır. Tarihi eserleri korumak için çaba sarf edilir.


Biz neden tarihimize sahip çıkmıyoruz?


Orta Asya’dan göç ettiğimizden beri kurduğumuz devletler 16 kere yıkılmış, 17.sini yani Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşuz. Bununla övünmeyi de severiz. Tarihten silinmediğimizi, mücadeleci olduğumuzu, hep ayağa kalkmayı bildiğimi vurgularız bununla. Peki bu yıkılan 16 devletin neden yıkıldığını ve yenisini kurmak gerektiğini, eskinin hatası ne olabilirdi hiç düşündük mü? Cevap tabii ki hayır. Biz nedense tarihimizi sevmiyoruz. Tarihten ders çıkarmayı sevmiyoruz. Biraz incelediğinizde yeni kurulanın bir önceki eski devleti kötülediğini ve ondan gelen iyi bir şey bile olsa kabul etmemeyi tercih ediyoruz. sebebi eskiden korkmaktan mıdır? Kendini eskiden daha iyi görmek midir? Bilmiyorum. Ama bunu yaparken kültürümüzü yok ettiğimizin, tarihle bağımızı koparttığımızın farkında olmuyoruz. Bunun bizi daha geriye götürdüğünün ve kültürel erozyona sebep olduğunu görmüyoruz. Belki yok etmek daha kolay geliyordur, yapmak ve korumak zor olduğu için…

Tarihe zarar verirken kendimize zarar veriyoruz.


Yok edilen, talan edilen veya değiştirilen tarihi eserler bizim kendimizle olan bağımızdır aslında. Ne alaka değil mi? Binlerce yıl önce yapılmış bir şeyi ortadan kaldırmak nasıl kendimizle olan bağı koparabilir? Cevabı çok basit: Sahip olduğumuz bakış açısı.
Nedense eskiyi yıkarak yeniye sahip olabileceğimizi düşünüyoruz. Maalesef bakış açımızın özeti bu… Bu, toplumca iliklerimize kadar işlemiş ve hayatımızın her yerinde. Eğer maddi bir zorunluluk yoksa eski bir elbiseyi tamir ettirmeyiz mesela, atarız. Ya da bir ayakkabıyı sırf kenarı zarar gördü diye çöpe atabiliriz. Bunlar küçük şeyler gibi görünüyor değil mi? Ancak bu bakış açısı içimize nasıl sirayet ettiyse binlerce yıllık yapıları bile gözümüzü kırpmadan yıkabiliyor, görmezden gelebiliyoruz. 


Hasan Keyf sadece bunlardan bir tanesi. Bildiğimiz sayabileceğimiz onlarcası ve bilmediğimiz daha nicesi… 


Dipnot: Korkmayın tarihten, merak etmeyin ısırmaz. Faydalanmaya bakın.


Yazının Sorusu: Arkanıza dönüp, yıktıklarınıza bir göz atın. Değdi mi? Yıkmasanız da üstüne koymaya devam etseniz daha güzel olmaz mıydı?

Diğer yazılarımı okumak için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/eraykagansimsek/