
“İletişim” yazımda atıfta bulunduğum yaratıcı drama kavramına “Yaratıcı Etkinliklerle Keyifli An’lar” içeriğimde daha önce kısaca değinmiş ve Prof. Dr. Ömer Adıgüzel’in “Eğitimde Yaratıcı Drama” adlı kitabını önermiştim.
Hatırlatmam gerekirse temel iki nokta vardı:
Yaratıcı drama, tiyatro ve oyun oynamak değildir. Tiyatro tekniklerinden yararlanan ve oyunsu süreçler içeren hem kendi başına bir disiplin hem de disiplinlerarası alanda uygulanabilecek bir yöntemdir.
Bir yöntem olarak yaratıcı drama ile amaçlanan bilişsel, duyuşsal ve devinişsel davranış alanlarını geliştirmek ve edinilmesi istenen kazanımları davranışa dönüştürmektir. Bu nedenle drama oturumları sistematik olarak birbirine bağlı aşamalardan oluşur ve grup çalışması şeklinde yapılır. Örneğin; bir oturumun kazanımı “İletişim becerilerini ve empati duygusunu geliştirmek” ise bu kazanımı vermeye yönelik ısınma çalışmaları yapılır, etkinlikler-oyunlar oynanır, doğaçlama konusu verilir ve ardından duygu-düşünceler paylaşılır.
Oturumlarda katılımcılar kendi yaşam deneyimlerinden yola çıkarak günlük yaşamda karşılaşabileceği toplumsal sorunları deneyimler ve gerçek yaşamda içinde yer almadan sonuçlarını öğrenme şansı yakalar. “Şimdi ve burada” olgusuyla gerçekleştirilen çalışmalarda duygu ve düşüncelerini içten ve doğal bir biçimde yansıtırlar. Yaşanılanlar o anda ilk kez var olur ve birebir tekrarı söz konusu olmaz. Katılımcı hem aktif oyuncu hem de iç izleyici olarak birden fazla bakış açısı öğrenir.
Öğrenme süreci deneyimseldir.
Pasif veya ezbere dayalı bir öğrenme modeli değildir. Beden ve beş duyunun aktif olduğu bizzat deneyimlenen bir yaşantı provasıdır.
Deneyimsel Öğrenme Teorisinin kurucusu David A. Kolb’a göre öğrenme, deneyimin bilgiye dönüştürüldüğü süreçtir. Bu noktada drama da katılımcıların kurgusal dünyadaki etkinliklerle olmayan bir şeyi görmeyi, duymayı, hissetmeyi, dokunmayı, tadını almayı, koklamayı deneyimlediği; hem kendilerini tanımalarını sağlayan hem de başkaları ile yaptıkları paylaşımlarla iletişim kurma becerilerini geliştirdiği bir süreçtir.
Bu nedenle bir oturumda örneğin “Kulaktan Kulağa” oyunu yer alıyorsa oturumun kazanımı olan iletişime, iletişim kopukluklarına veya yanlış anlamaların farkındalığına yönelik hizmet eder. Oturumun doğaçlama konusu eski çağlara gitmek, katılımcılara sözsüz iletişimi deneyimletmek veya yazının icadıyla ilgili olabilir. Oluşum dediğimiz aşamada yazı yazabilir hatta yeni bir dil, alfabe geliştirebiliriz. Yani sistematik olarak birbirine bağlı dediğimiz aşamalar kazanıma uygun bir şekilde tasarlanır.
Bu bağlamda, katılımcıların kendi yaşam deneyimleriyle var oldukları ve hoşgörü, sevgi, saygı, anlayış, sabır, dikkat, özyönetim, demokratik tutumlar geliştirme gibi becerileri kazandırmaya yönelik sürece dayalı bir grup çalışmasının iletişimden bağımsız düşünülmesi imkansızdır.
Diğer yazılar için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/idilguneysimsek/