Birey mi Toplum mu? Ahlaki Sınırların Dengesi.

Birey mi toplum mu? Ahlaki Sınırların Dengesi. Birey toplumun içinde eriyen bir varlık mıdır?

Bilimsel sosyolojinin kurucusu olarak anılan Fransız Sosyolog Emile Durkheim’a göre; “Bir kişi ne kadar güçlü olursa olsun, tek başına toplum karşısında hiçbir anlamı yoktur; toplum ona rağmen varlığını sürdürebilir.” görüşüyle toplumsal olguların yaptırım gücüne dikkat çeker.

Görenekler veya yasalar olarak beliren kısıtlamalar bireylerin üzerinde uygulanarak, kişilerin arzularını ve yönelimlerini yönetip yönlendirir. Durkheim araştırmalarını “Toplumsal Olgu” kavramı üzerine yoğunlaştırarak bir toplumun varlığının ve sosyal huzurunun kural ve kaidelerle sağlandığını vurgular. Bu noktada manevi dinamikler olarak ahlak ve din karşımıza çıkar.

Bir toplumun inanç şekli farklı yaşam tarzları ve kültür yapıları getirse de temel ahlaki kurallar mevcuttur. Durkheim, kolektif çıkarların ve toplum düzeninin korunmasının ahlaki kodlar ile mümkün olduğunu ifade eder.

Çünkü ona göre insanların arzuları sınırsızdır ve toplum çıkarları yerine kendileriyle ilgilenirler. İnsan doğasının sahip olduğu bencil dürtüler ve tutkular ancak kurallarla denetim altında tutulabilir. Kurallarla bireylerin sınırları çizilebilir ve diğer insanlarla kurulan ilişkinin nasıl olması gerektiği belirlenir. Ve bütün bunlar sosyalleşme süreci içinde gerçekleşir.

Sosyalleşme süreci ve Anomi nedir?

Sosyalleşme dediğimiz süreç; bireyin içine doğduğu toplumun kültürünü, değerlerini, normlarını (yani yaşama, duyma ve düşünme biçimlerini) öğrenme ve benimseme (içselleştirme) sürecidir. Bu süreç ya bir bireyi şekillendirir ya da bireyin toplumla bağlarının zayıflamasına neden olur.

Bireysel arzuların ortak normlar tarafından düzenlenmediği ve bireylerin kendi amaçlarının peşinde koşarken ahlaki bir disiplinin olmadığı durumu “anomi” kavramı ile açıklar. Anomi yani normsuzluk, toplumsal yapının bir özelliğidir. Bireyler ait oldukları toplumun değerlerini ve normlarını ihlal eden davranışlar sergiler.

Bireyin toplum içerisinde eriyip gitmemesi gerektiğine inanan biri olarak, özellikle son dönemlerde izlediğim Netflix dizilerinde insanın doyumsuzluğunu ve bitmeyen arzularını büyük bir titizlikte işleyen sahneler izliyorum. Hiçbir ahlaki sınırın olmadığı -ailevi ilişkiler dahil- özgürce yaşanılan “cinsellik” teması karşımıza çıkıyor. Yıllardır tabu olan “ensest” kavramı, -belki Oedipus ve Elektra komplekslerine atıfta bulunsa da- işleniş şekli doğrultusunda senaryoyu ve sahneleri bir bütün olarak değerlendirdiğimde; ahlaki kodlarla denetim altına alınmaya çalışılan insani dürtü ve tutkuların “normalleştirilmesi” gibi geliyor. Bu noktada da gerçekten “Sınırlar nerede?” sorusunu soruyorum.

Kolektif baskıya direnç göstermek dürtüsel davranmak mıdır? Özgürlük dediğimiz kavram sınırsızlık ve hiçbir “dur” noktasının olmaması mıdır?

Diğer yazılar için: https://kafaseslericom.wordpress.com/author/idilguneysimsek/

Durkheim’ın Ahlak ve Toplum adlı eserini okumak isteyenler: https://www.idefix.com/Kitap/Ahlak-ve-Toplum/Emile-Durkheim/Arastirma-Tarih/Sosyoloji/urunno=0000000710673